Deccal Kimdir - Deccal Hadisleri - Deccal’in Olağanüstü Özellikleri

Deccal Kimdir – Deccal Hadisleri – Deccal’in Olağanüstü Özellikleri

https://www.youtube.com/watch?v=By4Fsfs8WSs

 Deccal , Peygamberimizin hadislerinde geçen ahir zamanda insanoğlunu fitne ve fesata sürükleyecek , zulüm edecek ve olağanüstü yeteneklere sahip olacak olan bir insandır . Hadislerde Kıyametin on büyük alametinden biri olarak sayılan Deccal , Peygamberimizin hadislerinde en büyük fitne olarak anlatılmıştır . Yaşadığımız dünyada yüzyıllardır Deccal sembolizmi ve deccaliyet düzeni oluşturuldu , o daha gelmeden zemin hazırlayan fitnelere başka bir araştırmamda (videoda) değineceğim (inşallah) . Bu araştırmamda (videoda) Peygamber efendimizin Deccalle ilgili iletmiş olduğu hadislerin birçoğunu derledim . Hadislerde geçen gerçek deccal günümüz sisteminin getirmek istediği , hizmet ettiği kişi . Daha anlaşılır olabilmesi için hadisleri kendimce kronolojik bir hikaye oluşturacak düzende sıraladım ve kendi yorumumu en sona sakladım .

Deccal vakti geldiğinde zuhur edecek olan şahsın ismi değil lakabı-künyesidir . Arapça ‘decl’ kelimesinden türetilmiş bir kelimedir Deccal .

Decl kelimesi ; Devenin katranlanması , karıştırmak , yalan söylemek , hilekar , zihinleri — iyi ile kötüyü karıştırmak , anarşi çıkarmak , bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen anlamlarına gelmektedir .

Bir hadis-i şerifte, özellikle onun, “yalancı, dalâlete sürükleyici” olduğu belirtilmiştir.

Hristiyan inancında İsa karşıtı Anti-Christ olarak geçerken . Yahudi inancında Mesih’e karşı mücadele edecek kişi Armilus olarak karşımıza çıkmakta .

Başka bir Yahudi inancında ise Hz. Davud soyundan gelecek olan Yusuf veya Efrahim oğlu Mesih , gelecek olan Deccal’dir . Deccal’e Mesihi-Deccal denmesinin nedeni bence budur .

Huzeyfe b. Esid el-Gıfari (r.a)’tan rivayet edilmiştir :

‘’ Biz (kendi aramızda kıyametle ilgili) müzakere ederken yanımıza Peygamber (s.a.v.) çıkageldi . Bize :

– ‘ Neyi müzakere ediyorsunuz?’ diye sordu. Sahabiler :

– ‘Kıyameti müzakere ediyoruz’ dediler . Peygamber (s.a.v.):

‘Siz Kıyametten önce on alamet görmedikçe , kıyamet kopmayacaktır’ buyurdu . Sonrada Duhan/Dumanı , Deccal’i , Dabbetu’-Arz’ı , güneşin batıdan doğmasını , İsa b. Meryem (A.s)’ın inmesini ,Ye’cuc ve Me’cuc’ü ve biri doğuda , biri batıda ve biri de Arab Yarımadasında olmak üzere üç yerin batmasını , bu alametlerin sonuncusu olan Yemen’den çıkıp insanları toplantı yerlerine doğru sürecek bir ateşin olacağını anlattı . ‘’

“Deccâl dinin güçsüzleştiği, ilmin yetersiz hale geldiği bir anda ortaya çıkar”(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/367)

Ebu Hureyre (r.a)’tan rivayet edildiğine göre , Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır :

‘’ Her biri ‘Allah’ın resulü olduğunu iddia eden otuza yakın ‘yalancı Deccal’ gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır .’’

Hz. Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):

‘Beytu’l-Makdis’in imarı Yesrib’in harabıdır. Yesrib’in harabı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul’un fethidir, İstanbul’un fethi Deccal’in çıkmasıdır!’

buyurdular. Sonra elini (Resulullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muaz’ın) dizine vurdular ve:

‘Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi.’ buyurdular.”

Abdullah (r.a)’tan rivayet edilmiştir :

‘’ Biz , (bir defasında) Resullullah (s.a.v)’le birlikte bulunuyorduk . İçlerinde İbn Sayyad’ında bulunduğu bazı çocukların yanından geçtik . Çocuklar kaçtılar . İbn Sayyad ise oturdu . Resulullah (s.a.v)’in bundan hoşlanmamış gibi bir hali vardı .

Peygamber (s.a.v), ona

‘Allah hayrını versin! Benim Allah’ın resulü olduğuma şehadet ediyor musun? Diye sordu . İbn Sayyad :

‘Hayır! Bilakis sen , benim Allah’ın resulü olduğuma şehadet eder misin?’ Dedi . Bunun üzerine Ömer İbnu’l-Hattab:

– ‘Bana izin ver , ey Allah’ın resulü! Şunu öldüreyim’ dedi . Resulullah (s.a.v) :

‘Eğer bu senin düşünmekte olduğun kişi (deccal) bu çocuk ise onu öldürmeye gücün yetmez ‘ buyurdu . ‘’

Harmele b. Yahya b. Abdullah b. Harmele b. İmran et-Tucibî — İbn Vehb –

Yunus — İbn Şihâb — Salim b. Abdullah — Abdullah b. Ömer:

“Ömer b. el-Hattâb, Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte bir topluluk içinde İbn Sayyâd’a doğru gitti ve onu Mağala oğullarının kalesi yakınında çocuklarla oynarken buldu. İbn Sayyâd o gün ergenliğe yaklaşmış bulunuyordu. Rasulullah (s.a.v.), eliyle sırtına vurana kadar farkına varmadı. Rasulullah (s.a.v.), ‘Sen benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik ediyor musun?’ dedi. İbn Sayyâd, ona baktı ve ‘Ummilerin elçisi olduğuna inanıyorum. Sen benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik ediyor musun?’ dedi. Rasulullah, ona İslam ile ilgili soru sormayı bırakıp ‘Allah’a ve peygamberlerine inandım,’ dedi. Sonra ‘Ne görüyorsun?’ dedi. İbn Sayyâd, ‘Bana bir doğru bir yalan (haber) geliyor,’ dedi. Rasulullah, ‘Sen karıştırdın’ dedikten sonra, ‘Senin için bir şey gizledim,’ dedi. İbn Sayyâd, ‘O, ed-duh ( duman)dır’ dedi. Rasulullah, ‘Sus! Sen kendi değerini(haddini) aşamazsın,’ dedi. Bunun üzerine Ömer, ‘Ya Rasulallah bırak da onu öldüreyim,’ dedi. Rasulullah (s.a.v.) Ömer’e ‘Eğer o ise onu öldürmeye gücün yetmez, o değilse onu öldürmende herhangi bir hayır yoktur,’ dedi.”

Muhammed b. el-Musennâ –Salim b. Nuh — el-Cureyrî — Ebu Nadre — Ebu

Said (el-Hudrî):

“Rasulullah (s.a.v.), Ebu Bekir ve Ömer, Medine sokaklarında İbn

Sayyâd’a rastladılar. Rasulullah (s.a.v.), ona ‘Benim Allah’ın elçisi olduğuma

şahitlik ediyor musun?’ dedi. O da, ‘Sen benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik

ediyor musun?’ dedi. Rasulullah (s.a.v.), ‘Allah’a, meleklerine ve kitaplarına

iman ettim’ dedikten sonra ona ‘Ne görüyorsun,’ diye sordu. İbn Sayyâd, ‘Suyun

üstünde bir taht görüyorum,’ dedi. Rasulullah, “Denizin üstünde şeytanın arşını

mı görüyorsun, daha başka ne görüyorsun” dedi. İbn Sayyâd ‘İki doğru söyleyen

bir yalan söyleyen yahut iki yalan söyleyen bir doğru söyleyen” diye cevap verdi.

14) Abd. b. Humeyd — Ravh b. Ubade — Hişam — Eyyub — Nafi: “İbn Ömer Medine’nin bazı sokaklarında İbn Sâid’e rastladı. Onu kızdıran bir söz söyledi. O da sokağı dolduracak kadar şişti. İbn Ömer, sonra Hz. Hafsa’nın yanına gitti. Olanlar ona ulaşmıştı. İbn Ömer’e, ‘Allah sana rahmet eylesin! İbn Sâid’ten ne istedin? Rasulullah’ın (s.a.v.) o kızacağı bir öfkeden dolayı çıkacaktır, buyurduğunu bilmez misin?’ dedi.”16 15) Muhammed b. el-Musennâ — Huseyn (b. Hasan b. Yesar) –İbn Avn — Nafi’: Nafi’, İbn Sayyâd’dan söz ederken İbn Ömer’den şunları nakletmiştir: “Onunla iki defa karşılaştım. Ona ilk rastladığımda onlardan bazılarına, ‘Bunun o (deccâl) olduğunu mu söylüyorsunuz dedim. İbn Sayyâd, ‘Vallahi hayır,’ dedi. ‘Bana yalan söyledin. Vallahi bazılarınız bana haber verdi ki, o sizin hepinizden daha çok mal ve çocuk sahibi olmadıkça ölmeyecektir. Bugün onun böyle olduğunu iddia ettiler,’ dedim. Biraz konuştuktan sonra ayrıldım. İbn Sayyâd’a başka bir sefer daha rastladım. Gözü şişmişti. ‘Gözün ne zaman böyle oldu?’ diye sordum. ‘Bilmiyorum,’ dedi. ‘Gözün başında olduğu halde nasıl bilmiyorsun?’ dedim. ‘Allah dilerse onu senin şu bastonunda da yaratır,’ dedi ve işittiğim en şiddetli eşek anırması gibi anırdı. Bazı arkadaşlarım onu elimdeki sopayla, sopa kırılıncaya kadar dövdüğümü söylediler. Fakat vallahi ben hatırlamadım. Sonra Hz. Hafsa’nın yanına gidip olanları ona anlattı. ‘Ondan ne istiyorsun?’ dedi. Onu, insanların üzerine gönderecek şey kızacağı bir öfkedir, dediğini bilmez misin?”

Ubeydullah b. Ömer el-Kavarîrî, Muhammed b. el-Musennâ — Abdu’l-A’lâ –

Davud — Ebu Narda — Ebu Said el-Hudrî:

“İbn Sâid’le birlikte Mekke’ye kadar yolculuk yaptım. Bana ‘İnsanlardan

bazıları benim deccâl olduğumu zannediyorlar. Sen, Rasulullah’ın (s.a.v.)

deccâlin çocuğunun olmayacağını söylediğini işitmedin mi?’ dedi. Ben, ‘İşittim,’

dedim. İbn Sâid, ‘Çocuğum oldu. Sen, Rasulullah’ın (s.a.v.) deccâlin Mekke ve

Medine’ye giremeyeceğini söylediğini işitmedin mi?’ dedi. ‘Evet, öyledir,’ dedim.

‘Ben, Medine’de doğdum, işte Mekke’ye gitmekteyim,’ dedi. Sonra bana

sözlerinin sonunda ‘Ben onun (deccâlin) doğduğu yeri, mekanını ve şu anda

nerede olduğunu biliyorum,’ dedi. Böylece beni şaşırttı.”

Yahya b. Habib, Muhammed b. Abdi’l-A’lâ — Mu’temir (b. Süleyman) — babası

(Süleyman b. Tarhan) — Ebu Nadra — Ebu Said el-Hudrî:

“Kendisinden utandığım halde İbn Sâid bana dedi ki: ‘İnsanları mazur

görüyorum. Ya benden size ne ey Muhammed’in ashabı! Allah’ın elçisi, ‘O,

Yahudidir demedi mi?’ İşte ben Müslüman oldum. ‘Onun çocuğu olmaz,’ dedi.

İşte çocuklarım oldu. ‘Allah ona Mekke’yi haram kılmıştır,’ dedi. Ama ben

haccettim.”

Ebu Said, ‘Neredeyse ona inanacaktım,’ dedi. Daha sonra İbn Sâid, ona

‘Ben onun (deccâl’in) nerede olduğunu biliyorum. Annesini ve babasını da

tanıyorum,’ dedi. Ebu Said dedi ki: Ona ‘Onun (deccâl’in) yerine sen olmak ister miydin,’ dendi. O da, ‘Bana verilse geri çevirmezdim,’ cevabını verdi.”

Abdullah İbn Ömer (r.a)’tan rivayet edilmiştir:

‘’Peygamber (s.a.v) (veda hutbesinde) halkın arasında ayağa kalkıp Allah’ı layık olduğu şekliyle övdü , sonra da Deccal’den söz edip :

‘ Doğrusu ben sizi ondan sakındırıp uyarıyorum . Deccal’e karşı kavmini uyarmayan hiçbir peygamber yoktur . Nuh’da kavmini ona karşı uyarmıştır. Yalnız ben , size Deccal hakkında hiçbir peygamberin kavmine söylemediği bir söz söyleyeceğim . O , şaşıdır . Yüce Allah ise şaşı değildir’ buyurdu .’’

Enes b Malik (r.a)’tan rivayet edilmiştir :

‘’Resulullah (s.a.v) :

– ‘Deccal, gözünün nuru silinmiş olandır . İki gözünün arasında ‘kafir’ yazılıdır’ buyurdu . Sonra ‘’kafir ‘’ kelimesini: ر ف ك ’’Ke Fe Re ‘’ şeklinde heceleyip: ‘Bunu her Müslüman okuyacaktır’ (buyurdu). ‘’

Huzeyfe (r.a)’tan rivayet edilmiştir:

‘’ Peygamber (s.a.v) , Deccal hakkında :

‘Gerçekten onunla birlikte , su ve ateş vardır . Ama onun ateşi soğuk su ve suyu da ateştir . O halde helak olmayın’ buyurdu. ‘’

Bir başka rivayette ;

Deccal (bir gün ortaya) çıkacak . Yanında su ve ateş bulunur , insanları su olarak gördükleri şey yakıcı ateş , ateş olarak gördükleri şey , tatlı içimli ve soğuk sudur , içinizden ona kim yetişirse ateş oalrak gördüğü tarafta yer alsın . Çünkü o tatlı içimli has bir sudur .

Ümmü Şerik’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki :

‘’İnsanlar Deccal’den kaçarak dağlara çıkacaklardır . ‘’

İmran b. Husayn’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki :

‘’ Adem’in (a.s.) yaratılışından kıyametin kopacağı ana kadar meydana gelecek olaylar içinde Deccal’den daha önemlisi yoktur . ‘’

Ebu said ül-Hudri’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki :

‘’ Deccal ortaya çıktığı sırada mü’minlerden biri ona doğru gider . Fakat Deccal’in muhafızları önüne çıkarak kendisine ‘’ nereye gitmek istiyorsun? ‘’ diye sorarlar . Adam ‘’bu ortaya çıkan adama varmak istiyorum’’ der. Muhafızlar ‘’ yoksa sen bizim ilahımıza inanmıyor musun? ‘’ diye sorarlar . Adam ‘’ Rabbimiz hakkında bir gizlilik, bir belirsizlik yoktur ‘’ diye cevap verir . Deccal’in muhafızları ‘’ onu öldürün’’ derler . Fakat sonra birbirlerine ‘’ ilahımız , kendi dışında , bizlere adam öldürmeyi yasak kılmadı mı ? ‘’ demeleri üzerine adamı Deccal’e götürürler .

Mü’min Deccal’i görünce ‘’ ey insanlar , işte bu Rasullahın bildirdiği Deccal’dir ‘’ der . Deccal’in emri uyarınca adam yüzüstü yatırılır ve Deccal ‘’ onu tutup başına ve karnına vurun ‘’ diye emir verir. Sırtı ve karnı darbelerle yassılaştırılır . Bir süre sonra Deccal ona ‘’ bana inanmıyor musun ? ‘’ diye sorar . Mümin , Deccal’e ‘’ sen yalancı Mesih’sin ‘’ diye karşılık verir . Bunun üzerine Deccal’in verdiği emir uyarınca tepesinin ortasından başlayarak bir ayağı bir tarafa , öbür ayağı öbür tarafa gelecek şekilde testere ile biçilerek vücudu ikiye ayrılır . Deccal , vücudun iki parçası arasından geçerek ‘’ diril ve kalk ‘’ der ; adam da dirilerek ayağa kalkar .

Arkasından Deccal kendisine ‘’ bana inanıyor musun ? ‘’ diye sorar . Mü’min de Deccal’e ‘’ senin hakkındaki kanaatim iyice kuvvetlendi ‘’ dedikten sonra halka dönerek ‘’ ey insanlar , benden başka hiçkimseyi artık öldürüp diriltemez ‘’ der . Bunun üzerine Deccal kendisini boğazlamak üzere yakalar . Fakat Allah boynu ile köprücük kemiğinin arasını demir haline getirdiği için onu boğazlayamaz . Boğazlayamayınca kendisini ellerinden ve ayaklarından tutarak fırlatıp atar ; halk onu cehenneme attığını sanır , oysa o cennete düşmüştür . İşte Allah katında en büyük şehitlik olayı budur ‘’ .

Muğire b. Şube (r.a.) derki : Peygamberimize (s.a.v.) Deccal hakkında en çok soru soran bendim . Bana ‘’ o sana zarar vermez ‘’ diye cevap verdi . Kendisine ‘’(Yahudiler ve Hristiyanlar) onun yanında dağ gibi bir ekmek yığını ile su nehri bulunacağını söylüyorlar ‘’ dedim . ‘’O Allah’ın nimetleri aracılığı ile kullara zarar vermeyecek kadar zavallıdır ‘’ buyurdu .

İbni Ömer’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) sahabiler önünde Deccal’den bahsederek buyurdu ki :

‘’Hiç şüphesiz , Allah A’ver değildir . Deccal Mesih’in sağ gözü kördür , onun gözü salkımdan dışarıya fırlamış üzüm tanesi gibidir . ‘’

Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki :

‘’Müslümanlar Yahudilerle savaşıp onların kökünü kazımadıkça kıyamet kopmaz . Öyle ki herhangi bir Yahudi taşın ve ağacın arksına saklanacak da taş ve ağaç — ey Müslüman , benim arkamda bir Yahudi var — diyecektir . Yalnız Ğarkad adlı devedikeni hariç , çünkü o Yahudi ağaçlarındandır ‘’.

Ebu Bekir (r.a.)’tan rivayet edilmiştir :

Peygamber (s.a.v) : ‘’Medine’ye Mesih Deccal’in (değil kendisi) korkusu (bile) giremeyecektir . O fitne günlerinde Medine’nin yedi kapısı olacak , her kapıda (muhafız) iki Melek bulunacaktır ‘’ buyurdu .

Ebu Hureyre (r.a.)’tan rivayet edilmiştir :

Peygamberimiz (s.a.v) : ‘’Medine’nin kapılarında ve medhallerinde (muhafız) bir takım Melekler vardır . Medine’ye ne Taun , ne de Deccal giremez ‘’ buyurdu.

Enes İbn-i Malik (r.a.)’tan Nebi (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :

‘’ İslam beldelerinden hiç birisi kalmaz ki , onu Deccal (orduları) çiğnememiş olsun;yalnız Mekke ile Medine bu istiladan masun bulunur . Medine’nin kapı ve medhallerinden hiç birisi bulunmaz ki, orayı saf saf Melekler muhafaza etmemiş bulunsun . Sonra Meleklerin bu suretle daman ve muhafazasında bulunan Medine şehri , ahalisi ile beraber üç defa sarsılır;Medine’de ne kadar kafir ve münafık varsa bunları Cenab-ı Hak Medine haricine atar;(Medine’de halis mü’minler kalır.)

Ebu Said-i Hudri (r.a.)’tan Resulullah (s.a.v.)’in Deccal (in ahval ve ef’alin) deb uzun boylu bahsettiği sırada şöyle buyurdu dediği rivayet edilmiştir :

‘’ Deccal , (Medine’ye de) gelecektir . Fakat Medine kapılarından içeri girmek ona haram kılınmıştır . Yalnız Medine etrafındaki bazı çoraklı , çakıllı araziye inecektir . O gün Medine halkının en hayırlı bir siması , yahud nasın hayırlı simalarından birisi (Hızır A.s.) Deccal’e karşı çıkar, ve :

– Şehadet ederim ki, muhakkak sen , Resulallah (s.a.v.)’in bize haber verdiği Deccal’sin! Der .

Bunun üzerine Deccal , başındaki erbab-ı şakavete :

– Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirsem benim (uluhiyet) iddiamda şüphe eder misiniz ? diye sorar.

Eşkıya güruhu:

– Hayır, şüphe etmeyiz derler. Deccal (Hz. Hızır’ı) hemen öldürür , sonra da diriltir . Ve diriltir diriltmez Hızır:

– Vallahi benim , senin Deccal olduğun hakkındaki şimdiki kanaatim , bundan evvelki imanımdan daha kuvvetlidir , der. Bu defa Deccal maiyetine :

– Bu adamı öldürünüz ! der . Fakat bundan sonra Deccal (ne) Hızır’ı , (ne de başkalarını) katle muktedir olamaz .

Ebu Hureyre (r.a)’tan rivayet edildiğine göre , Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

‘’Rumlar/Batılılar A’mak’a ya da Dabık’a inmedikçe kıyamet kopmayacaktır . Medine’den o gün yeryüzü halkının en iyilerinden bir ordu onların karşısına çıkacaktır . Askerler saf bağladıkları zaman Batılılar , Müslümanlara:

– ‘Bizimle, bizden esir olanlar/alanlar arasını boşaltın . Onlarla savaşalım ‘ diyecekler . Müslümanlar da :

– ‘Hayır! Valalhi , sizin ile din kardeşlerimizin arasını boşaltıp açmayız ‘ diye cevap verirler .

Daha sonra Batılılarla savaşırlar ve savaşta Müslümanların üçte biri bozguna uğrayıp kaçarlar ki Allah onlara ebediyen tevbe ilham etmez . Müslüman ordusunun üçte biri öldürülür . Bunlar, Allah katında şehitlerin en faziletlisi olacaklardır . Üçte biri ise fethe devam eder . Bunlar ebediyen fitneye maruz kalmazlar . Daha sonra bunlar , İstanbul’u fethederler . Gaziler kılıçlarını zeytin ağaçlarına asmış , ganimetleri kendi aralarında taksim ederken aniden içlerinde şeytan :

‘Gerçekten Mesih Deccal aileleriniz içerisinde sizin yerinizi almış’ diye seslenir.

Bu sözler, batıl ve yalan olduğu halde Müslüman askerler yola koyulurlar . Şam’a geldikleri zaman çıkıp savaş için hazırlık yaparlar . Safları düzelttikleri sırada namaz için kamet getirilir . O sırada Meryem oğlu İsa (a.s) inerek onların yanına giderek onlara imam olur . Allah’ın düşmanı olan şeytan , onu gördüğü zaman tuzun suda eridiği gibi eriyecektir . Eğer İsa onu serbest bırakmış olsaydı kendi kendine helak oluncaya kadar eriyip gidecekti . Fakat Allah onu kendi eliyle öldürür , süngüsündeki kanını Müslümanlara gösterir’’

Nevvas b.Sem’an (r.a.)’tan der ki : Peygamberimiz (s.a.v.) bir sabah bize Deccal’den bahsetti ; Deccal hakkında enine boyuna o kadar geniş bilgi verdi ki, onu bir hurmalıkta sandık . Bu endişe içinde tekrar Peygamberimizin yanına varınca endişemizi anlayarak ‘’ne oldu size? ‘’ diye sordu . Kendisine ‘’ya Resulallah , bu sabah Deccal’den bahsederken o kadar geniş bilgi verdin ki,onu (yakınlarındaki) bir hurmalıkta sandık. ‘’ dedik .

Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu :

– ‘’ Sizin hakkında en korktuğum şey Deccal değildir . Eğer o ben aranızdayken ortaya çıkarsa, ona karşı sizi ben savunurum . Ben aranızda yokken ortaya çıkarsa herkes kendini ona karşı savunacaktır . Zaten her Müslüman hakkında ona karşı Allah benim vekilimdir .

Deccal kıvırcık saçlı, tek gözü kör, Abdül Uzza b.Katan’a benzetir gibi olduğum bir delikanlıdır , içinizden kim ona yetişirse onun üzerine ‘’Kehf‘’ suresinin baş kısmını okusun . Deccal Şam ile Irak arasında bulunan bir yolda ortaya çıkacak; sağda ve solda şiddetki kargaşalıklar çıkaracaktır . Ey Allah’ın kulları , hak yolda sebat ediniz. ‘’

Peygamberimize ‘’ ya Rasulullah ! Deccal yeryüzünde ne kadar kalacak? diye sorduk. Bize ‘’günlerinden biri bir yıl, biri bir ay, biri Cuma günü gibi ve diğer günleri de sizinkiler gibi olmak üzere kırk gün ‘’ buyurdu . Kendisine ‘’ ya Rasulullah, bir yıl kadar olan günde beş vakit namaz kılmamız yeterli olur mu ? ‘’ diye sorduk . Bize ‘’ hayır, yeterli değildir. O gün için , şimdiki ölçülerine göre namaz vakitleri hesap ediniz ‘’ buyurdu . Peygamberimize ‘’ Deccal’in yeryüzündeki hızı ne kadardır ? ‘’ diye sorduk . Bize şöyle cevap verdi :

– ‘’ Rüzgarın önünden giden bulut gibi . Önce bir kavme varır, onları kendine inanmaya çağırır; onlar da davetine uyarak kendisine inanırlar . Göğe emreder de gök yağmur yağdırır ve yer bitkileri ile örtülür . O kavmin otlamaya çıkan hayvanları o güne kadar görülmemiş şekilde iri , dolgun karınlı olarak dönerler . Sonra Deccal başka bir kavme vararak onları kendisine inanmaya davet eder . Onlar da teklifini reddederler . Bunun üzerine onlardan yüz çevirerek yanlarından ayrılır . Bunun üzerine o kavim, kuraklık afetine maruz kalır ve mallarının tümü mahvolur . Bir harabeye vararak o harabeye ‘’ hazinelerini çıkar ‘’ der . Bunun üzerine nasıl arı sürüsü kovan beyinin peşine düşerse harabenin hazineleri de onun peşine öyle düşerler .

Arkasından Deccal tam gençlik çapında bulunan bir genci yanına çağırarak kılıçla ikiye böler , her bir parçası ok menzili kadar bir uzaklığa düşer . Sonra yine delikanlıyı çağırır , delikanlı da eski haline dönerek ve bıyık altından gülerek , güler bir yüzle ona doğru gider .

Deccal böyle işler yaparken Allah onun üzerine Meryem oğlu Mesih’i (İsa’yı) (a.s) gönderir . Hz. İsa renkli bir takım elbise içinde , avuçlarını iki meleğin kanatları üzerine koyarak Dimeşk’in (Şam’ın) doğusunda bulunan Ak minareye iner . Başını eğince alnından su damlar , başını kaldırınca da yine alnından inci gibi su taneleri süzülür . Nefesinin kokusunu alan kafir hemen ölüverir . Nefesi de gözünün görebildiği yere kadar varır .

Hz. İsa , Deccal’in peşine düşer ; sonunda onu Beyt-i Mukaddes yakınlarındaki Lud kapısında yakalayıp öldürür . Bundan sonra Hz.İsa , Allah’ın Deccal’in şerrinden korumuş bulunduğu bir kavmin yanına varır ; yüzlerini okşayarak kendilerine cennetteki derecelerini bildirir . Bu sırada ulu Allah ‘’ben kimsenin öldürmeye gücünün yetmeyeceği bazı kullarımı dünyadan çıkardım; sen de (çevrendeki) kullarımı Tur dağında sakla’’ diye vahyeder .

Allah , Ye’cüc Me’cüc’ü gönderir . Bunlar yüksek yerlerden hücum ederler . Bunların öncüleri Taberiyye gölüne uğrayıp suyun tamamını içerler . En arkadan gelenleri , gölün yanından geçerken ‘’biz zamanlar burada su varmış ‘’ derler . Daha sonra İsa Aleyhisselam ve ashabını Tur dağında kuşatırlar . Muhassaranın şiddetinden , onların nazarında bir öküz başının değeri bugün size göre yüz dinarın taşıdığı değerden daha kıymetli olur .

Bunun üzerine İsa (a.s) ve ashabı , onların belasından kurtulmak için Allah’a (celle celalüh) yalvarırlar. Allah Ye’cüc ve Me’cüc kabilelerinin boyunlarına (koyun ve develerin burunlarında yaşayan bir çeşit) kurtları musallat eder , hepsi de tek bir canlı gibi Allah’ın (c.c.) kudretiyle bir anda helak olurlar .

Bunun üzerine Allah’ın Rasulü İsa ile sahabileri Tur’dan aşağı inerler; Ye’cüc ve Me’cüc’ün leşlerinin ve kokularının bulunmadığı tek karışlık bir yer bile bulamazlar . Allah’ın rasulü İsa ile sahabileri Allah’a yalvarırlar da Allah onlara deve gibi uzun boylu bir çeşit kuşlar gönderir ; bu kuşlar onların leşlerini kaldırıp götürerek Allah’ın dilediği bir yere atarlar .

Bir süre sonra ulu Allah öyle bir yağmur gönderir ki , ulaşmadığı hiçbir oba veya çadır kalmaz ; bu yağmur yeryüzünü yıkayıp cilalı ayna haline getirir . Arkasından yeryüzüne ‘’ürünlerini ver , eski bereketli günlerine dön ‘’ diye emir verilir .

O gün büyükçe bir grup insan bir tek nar meyvesi ile doyabilir ve kabuğu altında gölgelenebilirler . Sütler öyle bereketli olur ki , sağmal bir devenin sütü büyükçe bir grup insana ; sağmal bir ineğin sütü bir kabileye , bir sağmal koyunun sütü de bir oymağa yeter . Onlar böylece gün geçirirken Ulu Allah üzerlerine hoş kokulu bir rüzgar gönderir; bu rüzgar onların koltuk altlarına girerek kendilerini havalandırır ; ve böylece Allah tüm mü’min ve Müslümanların ruhunu alır , geriye kötü kimseler kalır ; bunlar eşekler gibi hiç utanmadan açıkta birbirleri ile çiftleşirler ; işte kıyamet bunların başlarında kopar .

Abdullah b. Amr İbni’l-As’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki :

– ‘’ Ümmetim içinde Deccal ortaya çıkarak kırk… kadar kalır . (Ravi

– Peygamberimiz — kırk gün mü , kırk ay mı , yoksa kırk yıl mı dedi ; bilmiyorum-diyor)

Arkasında ulu Allah Meryemoğlu İsa’yı (a.s.) gönderir; İsa, Deccal’in peşine düşerek onu bulup öldürür . Bundan sonra insanlar, iki kişi arasında bile düşmanlık baş göstermeksizin yedi yıl daha yaşarlar . Arkasından ulu Allah Şam tarafından esen soğuk bir rüzgar gönderir. Bu rüzgar , kalbinde zerre kadar iyilik veya iman bulunan hiçbir kimseyi bırakmayarak herkesin canını alır . Hatta içinizden biri herhangi bir dağın derinliklerine girmiş bile olsa bu rüzgar oraya girip o kimsenin canını alır . Geriye kötülüklere kuş hızı ile dalan , yırtıcı hayvanlar gibi ihtiraslı , hiçbir iyilik tanımayan , hiçbir kötülüktn geri kalmayan kötü kimseler kalır .

Şeytan insan kılığında görünerek onlara- bana uymaz mısınız ? — der . Onlar da ona — bize ne emredersin? — diye sorarlar. Şeytan onlara putlara tapmayı emreder . Onlar bu durumdalar iken rızıkları bol ve hayatları güzel olur . Sonra Sur’a üflenir. Bunu duyan herkes , boynunu sesin geldiği tarafa çevirir . Sûr’un sesini ilk olarak duyan devesinin yem yalağını sıvayan biri olur , kendisi ve çevresinde bulunan herkes hemen o anda yere düşüp ölüverir . Arkasından ulu Allah ince bir yağmur veya çiğ yağdırır — veya gönderir — ve bunun sayesinde insan vücutları yeniden yerden bitiverilirler . Bir süre sonra Sur’a bir daha üflenir , o zaman insanlar ayakları üzerinde doğrularak neler olacağını gözler hale gelirler . Arkasından –ey insanlar , Rabbinize geliniz- diye bir ses gelir .- Kaçta kaçını ayıralım?-diye sorulur;-binde dokuz yüz doksan dokuzunu- diye ses gelir . Bugün , her şeyin iç yüzünün ortaya çıkarıldığı ve çocukların saçlarını ağartarak ihtiyarlatan bir gündür. ‘’

Enes’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki :

‘’ — Mekke ile Medine hariç Deccal her beldeye ayak basacaktır. Melekler Mekke ile Medine’ye açılan her geçidin başında saf tutarak bu iki şehri koruyacaklar . Deccal , çorak bir yere inecek , fakat Medine üç kere sarsılarak Allah orada bulunan kafirleri ve münafıkları dışarı çıkaracaktır . ‘’

Yine Enes’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki :

– ‘’ Isfahan Yahudilerinden yetmiş bir kişi Taylasan elbiseleri içinde Deccal’in arkasından gideceklerdir. ‘’

Sabi’nin, Fatima Bintu Kays radiyallahu anha’dan nakline gore Fatima soyle anlatmistir: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Temimu’d-Dari hiristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve musluman oldu. O, benim Mesih Deccal’den anlattigima uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattigina gore, Temim, bir gemiye binip denize acilmistir. Yaninda Lahm ve Cuzam kabilelerinden otuz kisi vardi. (Hava sartlari iyi olmadigi icin) onlarla denizin dalgalari bir ay kadar oynadi. Sonunda gunesin battigi esnada denizde bir adaya yanastilar. Geminin kayiklarina binerek adaya ciktilar. Derken karsilarina cok tuylu killi bir hayvan cikti. Bunlar, tuylerinin coklugundan hayvanin bas tarafi neresi, arka tarafi neresi anlayamadilar. (Saskin saskin:)

“Sen necisin, neyin nesisin?” dediler. O cevap verdi:

“Ben cessaseyim!”

“Cessase nedir?” denildi.

“Ey cemaat! Su mannastira kadar gelin! Icinde bir adam var, o sizin haberinize mustaktir!” dedi. O, boylece bir adamdan soz edince, biz onun bir seytan olmasindan korktuk. Hemen kosarak manastira girdik. Iceride bir adam vardi; hilkatce gorduklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarina demirle siki sekilde baglanmisti.

“Vah sana! Kimsin sen?” dedik.

“Benim haberimi alabilmissiniz. Simdi siz kimsiniz, bana soyleyin!” dedi. Arkadaslarim:

“Biz bir grup Arabiz. Bir gemideydik, denizin coskun bir anina rastladik. Dalgalar bizi bir ay oynatip oyaladi. Sonra su adaya yaklastik, sandallara binip adaya ciktik. Tuylu ve cok killi bir hayvanla karsilastik. Tuyunun coklugundan basi ne taraf, arkasi ne taraf anlayamadik. “Vah sana, nesin sen” dedik.

“Ben cessaseyim!” dedi. Biz: “Cessase de ne?” dedik.

“Manastirdaki su adama gelin, o sizin haberinize pek mustaktir!” dedi. Biz de kosarak sana geldik. Biz onun bir seytan olmadigindan emin olmadigimiz icin korktuk” dedik. Adam:

“Bana Beysan hurmaligindan haber verin!” dedi. Biz:

“Onun neyinden haber soruyorsun?” dedik.

“Ben onun agacindan soruyorum, meyve veriyor mu?” dedi.

“Evet!” dedik.

“Oyleyse meyve vermeme zamani yakindir!” dedi.

“Bana Taberiye golunden haber verin!” dedi.

“Onun nesinden haber istiyorsun?” dedik.

“Onun suyunun cekilmesi yakindir!” dedi.

“Bana Zuger gozesinden haber verin!” dedi.

“Sen onun neyinden haber istiyorsun?” dedik.

“Gozede su var midir? Orada su var midir?” dedi.

“Evet, onun cok suyu vardir! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapiyorlar!” dedik.

“Ummilerin peygamberinden bana haber verin? O ne yapti?” dedi.

“O Mekke’den cikip Yesrib’e (Medine’ye) yerlesti” dedik.

“Araplar O’nunla mukatele etti mi?” dedi. Biz:

“Evet!” dedik.

“Onlara karsi ne yapti?” dedi. Biz de, (onu ezmek icin) pesine dusen Araplara galebe caldigini, Araplarin kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize:)

“Bu, onlarin itaat etmeleri, kendileri icin daha hayirlidir. Ben simdi size kendimi tanitayim: Ben Mesih Deccal’im. Cikis icin bana izin verilme zamani yakindir. O zaman cikip yeryuzunde dolasacagim. Kirk gun icinde ugramadigim karye (koy) kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) haric. Bu iki sehir bana haramdir. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalin kilic bir melek beni karsilar, benim oraya girmeme mani olur. Onlarin her bir gecidinde bir melek vardir, onlari korur!” dedi.” Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam cubuguyla minbere durterek:

“Bu Taybe’dir! Bu Taybe’dir! Bu Taybe’dir! Ben bunu size anlattim degil mi?” buyurdular. Halk da: “Evet!” diye karsilik verdi. bunun uzerine Aleyhissalatu vesselam:

“Temimi’d-Dari’nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccal’dan) Mekke ve Medine’den anlattigima muvafik dusmesi hosuma gitti. Bilesiniz O Sam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayir dogu tarafindandir. Evet o dogu tarafindan zuhur edecektir. O dogu tarafindan zuhur edecektir!” buyurdu ve eliyle dogu tarafina isaret etti.”

Süfyan İbn-i Ebi Züheyr (r.a.)’tan Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim , dediği rivayet edilmiştir :

Yemen (kıt’ası) feth edilecektir . Yemen fatihleri hayvanları (Medine’ye) sevk edip ailelerini ve etbaını yükleyecekler , (ve Yemen’e göç edecekler) dir . Halbuki bunlar bilseler , Medine kendileri için hayırlı (bir vatan)dır . Şam (hıttası) da feth edilecektir . Şam fatihleri de hayvanlarıyla dönüp (Medine’ye) gelecekler ve ehl ü etbaını yükleyerek (Şam’a göç) edeceklerdir .Bunlar da bilseler ki , Medine kendileri için hayırlı (bir me’va) dır . Irak (havalisi) de feth edilecektir . Irak fatihleri de (kerban halinde) hayvanlarını sürüp gelecekler , aile ve etbaını yükleyerek (Irak’a hicret) edeceklerdir . Bunlar da bilseler ki, Medine (-i Tahire) kendileri için hayırlı (bir vatandır) ; (Medine’den ayrılmazlardı).

Ebu Hureyre (r.a.)’tan Resulullah (s.a.v.)’in : ‘’Yılan yuvasında toplandığı gibi (ehl-i) iman da Medine’ye toplanır ‘’ buyurduğu rivayet edilmiştir .

Sa’d (ibn-i Ebi Vakkas) (r.a.)’tan Nebi (s.a.v.)’in : ‘’Medine ahalisine bir kimse mekr ü cinayet etmek istemez mi , muhakkak o şahs-ı mekkar, tuzun suda eridiği gibi erir (mahvolur) ‘’ buyurduğunu işittim , dediği rivayet edilmiştir.

Üsame (ibn-i Zeyd) (r.a.)’tan şöyle dediği rivayet edilmiştir :

(Bir defa) Nebi (s.a.v.) yüksek bir mahalden Medine evleri arasından yükselen köşklere bakarak : ‘’ Benim gördüğüm mehaliki siz görebiliyor musunuz ? Ben, evlerinizin aralarına dökülen fitne ve felaket mahallarini şiddetli yağmur sellerinin açtığı yarlar gibi (gözümle) görüyorum ‘’ buyurdu .

Deccâllerin Sayısı

Hadislerde dikkat çeken en önemli özellik deccâllerin sayısı ile ilgilidir. Her ne kadar

ahir zamanda ortaya çıkacak büyük deccâlin fitnesi farklı olsa da kaynaklarda ondan önce

onun misyonunu temsil eden deccâllerin farklı dönemlerde ortaya çıkacağı haber

verilmektedir. Hadis kaynaklarında bu deccâllerin sayısıyla alakalı otuz (Buhari, Fiten, 25;

Menakib, 22.), otuzdan fazla (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/504; 10/70) ve yetmiş (Ebû

Ya‟la, el-Müsned, 7/108) rakamları telaffuz edilmiştir. İbn Hacer, yetmiş deccâlin olduğuyla

alakalı rivayetin zayıf olduğunu ifade etmiştir. (bkz. İbn Hacer, Fethu‟l-Bârî, 14/596.) Başka

bir rivayette deccâlin sayısının 27 olduğu ve bunlardan dördünün kadın olduğu haber

verilmiştir (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 38/380). Hadislerdeki bu rakamsal ifadeler hadis

1 views

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir